"PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
+2
Temujin...
Arın Namal
6 posters
- Arın NamalYeni Üye
- Mesaj Sayısı : 6
Yaş : 64
Puan : 0
Puanlar : 8
Kayıt tarihi : 10/11/10
"PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
10/11/10, 02:15 pm
Merhaba,
Istanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi
Anabilim Dalı ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği'nin ortak çabası ile
2-3 Aralık 2010 tarihlerinde İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Kliniği 1933 Reform Anfisi'nde saat 9.30'da başlayarak gerçekleştireceğimiz
"PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"na sizleri içtenlikle
davet ediyoruz.
Sempozyumumuz Mannheim ve Heidelberg Üniversiteleri'nden Sayın Prof.
Dr. Jochen Taupitz'in Almanya'daki Psikiyatri Yasası uygulamalarını
değerlendiren açış konferansı ile başlayacaktır.
Ruh sağlığı sorunları nedeniyle tedavi görmekte olan
hastaların haklarının, hasta hakları içerisinde ayrıca tanımlanması
ve benimsetilmesi, insan onuruna yaraşır
koşullarda tedavi görmeleri ve yaşayabilmeleri için yapılması
gerekenleri ve yapılamamış olanları beraber dile getirelim.
Katılımınız, bizi güçlendirecektir.
Ekteki programımızın ilgili çevrelere ulaşması konusunda bizi
Saygılarımızla.
Sempozyum Eş Başkanları
Doç. Dr. Arın Namal
Prof. Dr. Öztan Öncel
İstanbul Üniversitesi
İstanbul Tıp Fakültesi
Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı
Tel: 0212 440 00 00/26592 ve 26594
E-Mail: arinnamal@gmail.com
Istanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi
Anabilim Dalı ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği'nin ortak çabası ile
2-3 Aralık 2010 tarihlerinde İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Kliniği 1933 Reform Anfisi'nde saat 9.30'da başlayarak gerçekleştireceğimiz
"PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"na sizleri içtenlikle
davet ediyoruz.
Sempozyumumuz Mannheim ve Heidelberg Üniversiteleri'nden Sayın Prof.
Dr. Jochen Taupitz'in Almanya'daki Psikiyatri Yasası uygulamalarını
değerlendiren açış konferansı ile başlayacaktır.
Ruh sağlığı sorunları nedeniyle tedavi görmekte olan
hastaların haklarının, hasta hakları içerisinde ayrıca tanımlanması
ve benimsetilmesi, insan onuruna yaraşır
koşullarda tedavi görmeleri ve yaşayabilmeleri için yapılması
gerekenleri ve yapılamamış olanları beraber dile getirelim.
Katılımınız, bizi güçlendirecektir.
Ekteki programımızın ilgili çevrelere ulaşması konusunda bizi
Saygılarımızla.
Sempozyum Eş Başkanları
Doç. Dr. Arın Namal
Prof. Dr. Öztan Öncel
İstanbul Üniversitesi
İstanbul Tıp Fakültesi
Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı
Tel: 0212 440 00 00/26592 ve 26594
E-Mail: arinnamal@gmail.com
- Temujin...Gedikli Üye
- Mesaj Sayısı : 219
Yaş : 41
Şehir : .
Puan : 0
Puanlar : 296
Kayıt tarihi : 04/08/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
10/11/10, 09:12 pm
aklımdakini yazmanız iyi ve güzel oldu hanım efendi...
haberdarım organizasyondan orada bulunmak isterdim ama belkide orada olabilirim...
ele alınacak konular benide yakından ilgilendiren ayrıntılar!
haberdarım organizasyondan orada bulunmak isterdim ama belkide orada olabilirim...
ele alınacak konular benide yakından ilgilendiren ayrıntılar!
- MisafirMisafir
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
10/11/10, 09:14 pm
Böyle etkinlikler teoride güzel ama işverenlerin özürlü kadrosunda eleman alımı vs. somut icraatlere daha fazla ağırlık vermeleri gerektiği kanaatindeyim.
- Arın NamalYeni Üye
- Mesaj Sayısı : 6
Yaş : 64
Puan : 0
Puanlar : 8
Kayıt tarihi : 10/11/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
10/11/10, 09:24 pm
Merhaba,
İlginize teşekkürler. Haklısınız. Toplantıda, elde edilemeyen sosyal haklar üzerinde de durulacak. Selamlar.
- Temujin...Gedikli Üye
- Mesaj Sayısı : 219
Yaş : 41
Şehir : .
Puan : 0
Puanlar : 296
Kayıt tarihi : 04/08/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
10/11/10, 09:30 pm
sizede selamlar hoşgeldiniz...
asıl sizin ilginize çok teşekkürler paylaşımınız değerli...
asıl sizin ilginize çok teşekkürler paylaşımınız değerli...
- Arın NamalYeni Üye
- Mesaj Sayısı : 6
Yaş : 64
Puan : 0
Puanlar : 8
Kayıt tarihi : 10/11/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
10/11/10, 09:42 pm
Nazik sözleriniz için teşekkür ederim.
Sizin yaşlarınıza yaklaşmış iki çocuğum olduğu için, ne kadar değerli olduğunuzu biliyorum.
Hem eğitimci, hem de anne olduğum için bütün genç insanları seviyor ve çok değerli buluyorum.
Yaşamın size hep iyi, güzel günler getirmesini dilerim.
Tekrar selamlar.
- Temujin...Gedikli Üye
- Mesaj Sayısı : 219
Yaş : 41
Şehir : .
Puan : 0
Puanlar : 296
Kayıt tarihi : 04/08/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
10/11/10, 09:45 pm
teşekkürler...
anneler eğitmendir ki benim annem öyledir her anlamda...
saygılar size tekrar hoşgeldiniz
anneler eğitmendir ki benim annem öyledir her anlamda...
saygılar size tekrar hoşgeldiniz
- MEHRİAsil Üye
- Mesaj Sayısı : 99
Yaş : 55
Şehir : istanbul
Puan : 0
Puanlar : 132
Kayıt tarihi : 27/02/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
12/11/10, 02:40 pm
"PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU böyle bir etkinlik düzenliye bilcek olmanıza sevındim her şeyin bir ilki var katılıp katılamıycağımı şimdiden bilmiyorum sorunları dile getirme konusunda bazı arkadaşlarımız şehır dışında belkı gelemez bazılarımızda yakında olmamıza ramen gelemıye biliriz maden böyle bır etkınlik düzenldiniz forumdakı paylaylaşımları okumanızı diliyorum sanal ortamda dıle getirdiyimiz sorunlar konuşa mayan hastalarında dile getirmek istediklerınden farkıl olmdığını düşünüyorum ilgilerinizden dolayı sağolun başarılar
- Arın NamalYeni Üye
- Mesaj Sayısı : 6
Yaş : 64
Puan : 0
Puanlar : 8
Kayıt tarihi : 10/11/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
12/11/10, 07:26 pm
Merhaba,
Sempozyuma ilgi göstereceğiniz, öneri getirip başarı dilediğiniz için çok teşekkür ederiz. Öneriniz önemli. Forumda belirtilen sorunları olabildiğince sempozyuma yansıtmaya çalışacağım. Selamlar.
- iyikibenUsta Üye
- Mesaj Sayısı : 991
Yaş : 48
Puan : 0
Puanlar : 1810
Kayıt tarihi : 03/11/09
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
12/11/10, 07:45 pm
birkaç şizofren arkadaşımın gelecek kaygısı var,annem babam vefat edince maddi manevi ne durumda olacağım kaygısı mevcut.bu soruna da değinmeniz mümkünse seviniriz.saygılar..
- Arın NamalYeni Üye
- Mesaj Sayısı : 6
Yaş : 64
Puan : 0
Puanlar : 8
Kayıt tarihi : 10/11/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
12/11/10, 08:10 pm
Merhaba,
Elbette, arkadaslariniz arasinda gordugunuz gelecek kaygisi sorununa deginecegim.
Hatirlatmak istediginiz sorunlar varsa lutfen yine yazin. Teşekkür ederi. Selamlar.
- ibrahim uyanıkGedikli Üye
- Mesaj Sayısı : 213
Yaş : 50
Şehir : eskişehir
Puan : 1
Puanlar : 327
Kayıt tarihi : 22/07/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
12/11/10, 09:55 pm
iyi günler . şizofreni hastaları hukukta teğet geçiliyo. kendini mahkemelerde savunamıyo , konuşma hakkı verilmiyor. adli tıpta ise kapalı hücrelerde tutuluyo , burada tedaviyi idame ettirecek ilaçları verilmiyor.boşanma mahkemelerinde şizofreni olduğu için hemen boşanma kararı veriliyor.
- MEHRİAsil Üye
- Mesaj Sayısı : 99
Yaş : 55
Şehir : istanbul
Puan : 0
Puanlar : 132
Kayıt tarihi : 27/02/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
12/11/10, 10:01 pm
HASTA HASTANDE YATMAK HASTALIĞI KABULETMEK İSTEMIYOR BU KONUDADA DEYINMENIZI DİLİYOR HASTALARI ZORLDA OLSA HASTANEYE YATIRILIP TEDAVISININ SAĞLANILMSI MÜMKÜN OLUNMALI BU KONULARDA DEYINIRSENIZ MEMUN OLURUZ
.TÜRKİYE’DE PSİKİYATRİ ALANINDAKİ DÜZENLEMELERİN GEÇMİŞİ VE BUGÜNÜ
Türkiye’de halihazırda psikiyatri hastalarının hastaneye yatırılmasıyla ilgili bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Ancak bu alan, bugüne kadar hiç doldurulmamış da değildir. Bu konuda ilk ve bilinen en geniş yasal metin 6 Mart 1876 tarihli “Bimarhanelere Dair Nizamname”dir. Bu tüzüğün uygulamasını düzenleyen bir yönerge de 13 Aralık 1913’de “Bimarhane ve Müşahedehane Talimatnamesi” adıyla çıkarılmıştır. 6 Mart 1876 tarihli “Bimarhanelere Dair Nizamname” başlıklı tüzük çağının “Ruh Sağlığı Yasası” niteliğinde olup 1853 tarihli Fransız yasasından uyarlanmış, Sultan Abdülaziz imzasıyla yayımlanmıştır. Ancak bu tüzük ve uygulamasını düzenleyen yönerge Cumhuriyet dönemine geçişte iptal edilen yasalar arasındadır. Sonuç itibariyle günümüzde bu yasal düzenlemeler yürürlükte olmayıp yerine başka bir yasal düzenlemede yapılmamıştır ve yaklaşık seksen yıldır bu alanda bir boşluk bulunmaktadır. (10)
Günümüzde psikiyatri hastalarının hastaneye yatırılmasıyla ilgili uygulamalar hukuki temellerini aşağıda belirtilen yasa ve düzenlemelerden almaktadır;
Anayasa’nın “Kişi Hürriyeti ve Güvenliği” başlıklı 19. maddesinde düzenlenen “....toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; ... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.” hükmü ile toplum için tehlike arz eden bir akıl hastasının zorla tedavisinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Polis vazife ve selahiyet kanunu’nun 13. maddesinde düzenlenen “...Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri...yakalar ve gerekli kanunî işlemleri yapar...” hükmü ile polisin görevleri arasında tehlike arz eden akıl hastalarının yakalanması ve gerekli işlemlerin yapılması hususları sayılmıştır.
Yine Jandarma Teşkilat, Görev Ve Yetkileri Kanun, İl İdaresi Kanunu, Belediye Kanunu, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, Akliye ve Asabiye Hastaneleri Talimatnamesi hükümlerinde akıl hastasının toplum için tehlike oluşturması hallerinde ilgili kişi ve kurumların kamu sağlığı ve düzeni açısından akıl hastalarının zorla tedavisini sağlama yükümlülükleri olduğu yönünde düzenlemeler bulunmaktadır. Ayrıca akıl hastasının hukuki durumu, vesayeti gibi durumlar hakkında Türk Medeni Kanunu hükümlerindeki düzenlemelere başvurulmakta olup akıl hastası tarafından suç işlenmesi halinde ise Türk Ceza Kanununda bu yönde düzenlenen hükümlere başvurulmaktadır.
Türkiye Psikiyatri Derneği’nin 22 Haziran 2002 tarihli “Psikiyatri Meslek Etiği Kuralları” nın 17. ve 18. maddelerinde hastanın zorla tedavisi, zorla hastaneye yatırılma konularında belli düzenlemeler bulunmaktadır. “İstemsiz Yatış” başlıklı 17. madde, “hastanın ya da temsilcisinin yatırılmaya karşı çıktığı durumlarda, hekim, tıbbi-psikiyatrik gerekçeleri değerlendirerek istem dışı yatış kararını hekimlik bilgisi ve vicdanına göre kendi vermelidir. Hasta, ruhsal bir bozukluk nedeniyle uygun karar verme yetisini yitirmişse, istem dışı hastaneye yatırma ve sağaltım uygulama kararında, ülkemizdeki yasalar uyarınca hareket etmek ruh hekiminin görevidir. Hastanın insanlık onurunu ve yasal haklarını güvenceye almak için ruh hekimi aileyle görüşmeli ve gerekiyorsa yasal yollara başvurulmasında rehberlik etmelidir. Hastanın isteği dışında sağaltım uygulanması durumunda önce hastanın sağlığı düşünülmeli, ancak insan hakları ilkelerine de özen gösterilmelidir.” şeklindedir. “Sağaltımı Reddetme” başlıklı 18. madde ise; “Ruh hekimi, hastanın kendisi ya da çevresi için tehlikelilik hali söz konusu olmadığı durumlarda hastanın sağaltımı reddetme hakkını tanımalıdır.” şeklindedir.
Yukarıda bahsi geçen düzenlemelere ek olarak genel anlamda Hasta Hakları Yönetmeliği, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, Türkiye Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği kurallarıda gözönünde tutulacaktır.
Ayrıca konuyla ilgili Türkiye’nin taraf olduğu uluslarası sözleşme ve bildirgeler bulunmaktadır. Anayasa’nın 90. maddesinde düzenlenen “...Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü uyarınca Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler mevzuat hiyerarşisi kapsamında kanunların üzerindedir. Bu nedenle ilgili sözleşmelerden ve bazı uluslararası bildirgelerden kısaca bahsetmek istiyorum.
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi)’nin “Muvafakat” başlıklı ikinci bölümünün 6. ve 7. maddelerinde özetle; akıl sağlığı yerinde olmayanlara hastanın karar verme sürecine mümkün olduğunca katılması hususu dikkate alınarak yasal temsilcisinin veya kanun tarafından belirlenecek makam yada kuruluşun izni ile müdahalede bulunulacağı ve akıl sağlığı yerinde olmayanlara onay alınmadan yapılacak tıbbi girişimin ancak kişinin sağlığına ciddi bir zararın gelmesini engellemek amacıyla yapılabileceği belirtilmiştir. Ancak böyle durumlarda dahil tıbbi müdahalenin gözetim, denetim ve başka bir makama başvurma süreçlerini içermesi gerektiği hususuna değinilmiştir.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’nin “Kişilerin Onayı” başlıklı ikinci maddesinde “akıl sağlığı yerinde olmayanlara yapılacak tıbbi girişim ancak kişinin iyiliği için yapılır” hükmü düzenlenmiştir.
Lizbon Hasta Hakları Bildirgesinin gözden geçirilmiş hali olan Eylül 1995 tarihlili Dünya Tabipler Birliği Bali Bildirgesi’nin “Yasal Olarak Karar Verme Ehliyeti Olmayan Hasta” başlıklı 5. maddesinde özetle; hastanın yasal ehliyeti yoksa bir yasal temsilcinin onayının alınması ancak hastanın kapasitesinin yettiği ölçüde karara katılma sürecinde olması gerektiği, yasal olarak karar verme ehliyeti olmasa da verdiği kararların doğru olması halinde, hastanın kararının uygulanması gerektiği hatta bu konuda hastanın yasal temsilcisine bilgi verilmesini reddetme hakkı olduğuna ve son olarak yasal temsilcinin veya hasta tarafından yetkilendirilen kişinin onay vermeyi reddettiği durumda hekimin görüşü girişimin hasta yararına olduğu şeklinde ise kararın yasal mercilere bırakılacağı belirtilmiştir. Bu nedenle yasal olarak karar verme ehliyeti olmasada ilk önce önemli olanın hastanın düşünce ve kararı olduğu, bu kararın mantıklı ve doğru olması halinde yasal temsilcinin kararının üzerinde olacağı hususları belirtilerek hekimlik sözleşmesinin taraflarının hasta ve hekim olduğu hususu vurgulanmıştır. Yine Bali Bildirgesinin “Hastanın isteğine karşın yapılan girişimler” başlıklı 6. maddesi “Hastanın isteğine karşın tanı ve tedavi ile ilgili tıbbi girişimler yasaların izin verdiği ölçüde ve tıbbi etik kuralları gözönüne alınarak sadece istisnai durumlarda yapılabilir.” şeklindedir. İlgili madde ile zorla tedavinin istisnai durumlarda yapılabileceği genel olarak belirtilmiştir.
Mart 1994 tarihli Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi (Amsterdam Bildirgesi)’nin “Onay” başlıklı 3. maddesinde de psikiyatri hastasının zorla hastaneye yatırılması ve tedavisi kapsamında uygulanabilir hükümler bulunmaktadır. İlgili bildirgenin 3. maddesinde özetle; hastanın tedaviyi reddetme ve durdurma hakkına değinilmekle birlikte hastanın iradesini beyan etmesinin mümkün olmadığı ve acilen tıbbi girişim yapılması gereken durumlarda, daha önceden bu girişimi reddettiğini gösteren bir açıklaması yoksa hastanın onayı varsayılarak girişim yapılacağı, yasal temsilcinin onayı gerekse bile yine de hastanın karar alma sürecine dahil edilmesi gerektiği, yasal temsilcinin onay vermeyi reddettiği durumlarda, hekim veya diğer sağlık personelinin görüşü girişimin hastayı ilgilendirdiği yolunda ise, karar mahkemeye veya hakem heyeti benzeri merciye bırakılması gerektiği ve hastanın onay vermesinin mümkün olmayıp yasal temsilcisinin de bulunmadığı bütün durumlarda hastanın istekleri tahmin edilerek ve hesaba katılarak alternatif karar alma biçimi için uygun önlemler alınacağı hususları düzenlenmiştir.
Türkiye’de uygulamada psikiyatri hastalarının zorla yatırılması ve tedavisi hakkında yukarıda bahsi geçen kanun ve düzenlemeler temel alınarak hareket edilmektedir. Ancak konuyla ilgili özel kanuni bir düzenleme olmaması ve genel kanunlarında yetersiz kalması sebebiyle hastaneler arası farklı uygulamalar söz konusu olmaktadır. Nitekim bazı hastanelerde hekimler kendilerine polis, jandarma, hasta yakını vs. ilgililer tarafından getirilen hastaları muayene ettikten sonra akli dengelerinin yerinde olmadığına kanaat getirirlerse birinci dereceden yakınına bilgi verip hastanın hastaneye yatırılması için onay vermesini talep ediyor, eğer hasta yakını onay vermezse hastaya herhangi bir müdahalede bulunmazken, hasta yakını onay verirse adli bir makamdan ayrıca bir onay almaya yahut adli makama durumu bildirmeye ihtiyaç duymadan hastayı hastaneye yatırarak tedavisine başlamaktadır. Bazı hastanelerde ise hekimler hastanın tedavi görmek istememesi hallerinde hastanın birinci derece yakınından aydınlatılmış onam alarak hastaneye yatırmakta daha sonra ahkam şahsiye kararı için başka bir form doldurarak ilgili formu savcılığa göndermektedir. Bu uygulamayı kullanan hekimler formun hasta zorla tedavi için hastaneye yatırıldıktan sonra hemen savcılığa gönderilmesi ve 3 gün içinde onay alınması hususunda dikkatli davranmaktadır. Uygulamaya yerleşen 3 gün içinde savcılığa bilgi verilmesi hususunun Anayasa’nın 19. maddesinde belirtilen 48 saat ve en geç 4 gün düzenlemesi ile bu hususta Amerika Birleşik Devletlerinde uygulanan kurallardan esinlenildiği kanaatindeyim. Ancak daha öncede belirttiğimiz üzere yasal bir düzenleme olmaması sebebiyle Türkiye’de zorla hastaneye yatırma konusunda mahkemeye iletilen vakalar çok azdır. Yine zorla hastaneye yatırılmanın gerekli olmadığı hallerde zorla hastaneye yatırılan hastalar tarafından özgürlüklerinin kısıtlanması, tıbbi uygulama hatası temelli maddi ve manevi tazminat davalarına da Türkiye’de nadiren rastlanıldığı görülmektedir.
Bu nedenle psikiyatride zorla tedavinin dünyadaki uygulamalar dikkate alınarak yasal bir düzenleme altına alınması gerekmektedir. Nitekim Anayasa 17. madde uyarınca kişinin bedensel ve ruhsal bütünlüğü hukuksal koruma altına alınmış olup kişinin kendi isteği özellikle de yasal dayanağı olmadan maddi ve manevi varlığına girişimde bulunmak suçtur. Mamafih istem dışı psikiyatrik tedavi, kişinin özgürlüğünün kısıtlandığı ortam ve koşullarda uygulanmaktadır. Buna göre ise psikiyatri hekimlerini Anayasa’nın 19. ve 38. maddeleri kapsamında yalnızca mahkemelere bırakılmış bir yetkiyi kullanmak zorunda bırakmaktadır. Bu nedenle psikiyatri hekimleri hastaların tedavisini sağlamakla sınırlı olan mesleki görevlerinin üstünde bir sorumluluk taşımak zorunda kalmaktadır. (11) Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından bu alandaki ihtiyaçlar gözönünde bulundurularak hazırlanmış “Ruh Sağlığı Yasa Taslağı” bulunmakta olup ilgili taslak Sağlık Bakanlığına gönderilmiştir. Sağlık Bakanlığının konuyla ilgili üzerinde çalıştığı bir başka taslağın olduğu söylenilmektedir. Ancak bugüne kadar ne Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından hazırlanan taslak nede Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan taslakların kanunlaşması hakkında bir gelişme sağlanamamıştır.
C. PSİKİYATRİ’DE ZORLA HASTANEYE YATIRMA VE ZORLA TEDAVİ HAKKINDA AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNDEKİ UYGULAMALAR
Dünya Sağlık Örgütü' nün yedi ülkeyi (İsviçre, Federal Almanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Türkiye, Sudan, Hollanda-) kapsayan bir çalışmasında, psikiyatrik tedavi görmekte olan hastaların % 80-95 oranındaki kısmını bu tedaviyi gönüllü olarak kabul etmiş hastaların oluşturduğu belirtilmiştir. Kalan hastaların bir kısmını ise aile ve çevrelerinin ısrarı ile bu tedaviyi kabul etmiş hastalar oluşturmaktadır. Gene bu çalışmaya göre ilgili ülkelerde zorunlu tedavi için karar verme ölçütü, ülkeden ülkeye bazı farklılıklar söz konusu olmakla birlikte "kendisi ve çevresi için tehlikeli olma riski" üzerine temel-lendirilmiştir. (12) Bu konuda karar verici otorite ve hastayı hastanede tutma süresi konusunda ülkeler arasında farklılıklar görülmektedir. Bu çalışmanın önemli saptamalarından biri de, Türkiye'nin zorla hastaneye yatırma uygulamasının yasal olarak düzenlenmediği az sayıdaki ülkelerden biri olduğunu vurgulamasıdır. (13)
Avrupa Birliği ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletlerinde, Kanada, Avustralya gibi hukuk standardı yüksek ülkelerde ruh hastalarının hastaneye yatırılması hakim tarafından karşılanmakta ve denetlenmektedir. Genel olarak bu ülkelerde tıbben yatırılarak tedavisi gerektiği halde, kişinin yatırılmaya istekli olmadığı durumlarda, koruma altında ise yasal itiraz yolları açık olmak üzere koruyucusunun (vasisinin) istemiyle yatırılması söz konusu olmaktadır. Koruma altına alınmamış kişilerin yatırılması konusunda yasa psikiyatri hekimine, kolluk güçlerinin “gözaltı” yetkisine benzer bir yetki vermiştir. Hekim tıbben “zorunlu-istemsiz yatış” koşulları olan kişiyi hastaneye yatırırır, gerekli tıbbi, hukuki belgelerini hazırlayarak, durumu yargıca sunar. Yargıç sunulan tıbbi, hukuki belgeleri inceleyerek, gerek duyarsa başka bir hekime muayyene ettirerek ya da kendisi de kişiyi görüp değerlendirerek hastanın yatırılmasını onaylar ya da sonlandırır. Bu durumda kişi, ülkemizde bulunmayan bir uygulama ile “geçici koruma (vesayet) altına alınır. (14)
Amerika Birleşik Devletlerinde; psikiyatri hastalarının hastanede tutulması ile ilgili yasalar çeşitli eyaletlerde farklılık göstermektedir. Bu nedenle hekimin kendi eyaletindeki kriterlerden haberdar olması gerekir. Genel olarak tüm eyaletlerde uygulanan kriterler hastanın kendine ve diğerlerine karşı tehlikeli davranışlarda bulunması, ağır yeti kaybı ve tedavi ihtiyacı bulunması halleridir. Bazı eyaletlerde kullanılan daha nadir kriterler ise; ruh hastalığının tedaviye cevabı, hastanın alıkonulduğu merkezde uygun tedavi olanaklarının bulunması, hastanın istemli olarak hastaneye yatmayı reddetmesi, psikiyatrik tedaviyi kabul veya reddedecek yeterliliğinin bulunmayışı, hastaneye istemsiz yatırmanın en az riskli seçenek olması halleridir. (15)
Ayrıca psikiyatri hastasının istemsiz hastaneye yatırılması hususunda Amerika Birleşik Devletlerinde “acil yatırma”, “gözlem amacıyla yatırma” ve “uzamış gözetim” olmak üzere hastanede istemsiz yatırılmanın hangi meslek grubu tarafından başlatılacağına ilişkin çeşitli yatırma sistemi bulunmaktatır. Eyaletler arasında istemsiz hastaneye yatırılmanın hangi meslek tarafından başlatılacağı değişmekte olup, bu durum yatırma tipine göre aynı eyalet içinde de değişebilir. Hastanın acil olarak yatırılması genelde daha az resmiyet gerektirirken uzamış gözetim daha resmi olmalıdır; gözlem amacıyla yatırma ise bu ikisi arasındadır.
Acil yatırma süreci hastanın hastanın kötüleştiğini ve tehlikeli olduğuna tanıklık eden bir aile üyesi veya arkadaş tarafından başlatılabilir. Sıklıkla polis de süreci başlatabilir ancak bazı eyaletlerde kişi yatırılmadan mahkeme kararı gerekir. Bazı eyaletlerde ise bir hekimin bu kişinin hastaneye yatırılmak için gerekli kriterleri karşıladığını belirtmesi yeterli görülmektedir. (16) Mamafih acil hallerde hekim tarafından psikiyatri hastasının hastaneye istemsiz yatırılmasının yeterli olduğunu kabul eden eyaletlerde bu durum süre ile sınırlı olup belli bir sürenin geçmesinden sonra vaka psikiyatrisler, psikiyatrist olmayan hekimler ve başka taraflardan oluşan bir kurul tarafından hastanın durumu gözden geçirilecektir. (17) Acil olarak yatırma, tehlikeli durumlarda hastanın ve çevresindekilerin menfaatini korumak amaçlı olduğu için süresi genel olarak 72 saat ile sınırlıdır. Nitekim genel olarak tüm ülkelerdek düzenlemeler uyarınca zorla hastaneye yatırma işlemini izleyen ve genellikle 72 saati aşmayan bir süre içinde yatışa karar veren hekim ya da kurum mahkemeye başvurarak bu işleme yasal bir geçerlilik kazandırmak zorundadır. (18)
Hastanın gözlem amacıyla yatırılması isteği sıklıkla iyi bi sebebi olan herhangi bir vatandaş tarafından yapılabilir ancak bazı eyaletler başvuruyu hastane personeli ile sınırlar. Çoğu eyallette mahkeme kararı gerekir. Gözlem amacıyla hastaneye yatırmanın süresi Alaska’da 48 saat iken Batı Virginia’da 6 aydır. Acil veya gözlem amaçlı alıkoymanın süresi dolmadan ya hasta gönüllü yatışı kabul etmeli ya da taburcu edilmelidir. Aksi halde sivil gözetim için işlem başlatılacaktır.
Uzamış gözetim için başvuru diğerlerinden daha resmi ve daha detaylı bir prosedür gerektirir. Genelde belirli bir gruptaki insanlardan biri veya daha fazlasının uygun formları doldurması ile bu başvuru yapılır. Bu grup bazı yerlerde eşler, akrabalar, arkadaşlar, bakıcılar, kamu görevlilerini de içerse de klasik olarak hekimler, hastane müfettişleri ve lisanslı sosyal hizmet görevlileri, hemşireler gibi diğer ruh sağlığı çalışanları ile sınırlıdır. Gözetimin başlaması için başka kişilerin başvurusunu kabul eden eyaletlerde bile belli bir süreden sonra uzatılması için hekimin isteği gereklidir. Başvurunun yanında hastanın psikiyatriye geliş şikayetleri, bununla ilgili öyküsü, istemsiz yatırılmasını gerektiren davranışlar, ilk tanısı, tedavi için önerilerin bulunduğu bir belge hekim tarafından hazırlanmalıdır. Bazı eyaletler iki hekim veya hekime ilaveten psikolog veya ruh sağlığı kurulu gibi çeşitli yerlerin bildirmesini istemektedir. Özetle neredeyse tüm eyaletlerde uzun süreli istemsiz yatırma yasal bir süreçtir. Bir celse düzenlenebilir ve bir hakim veya jüri isteği kabul edip etmemeyi kararlaştırabilir. Uzamış gözetimde süre 6 ay ile sınırlıdır. Bu sürenin sonunda tedavi eden psikiyatri hekimi sürenin uzatılmasını istiyorsa başvuru yapmak zorundadır. Ancak bu durumda zaman ilk sürenin 1.5 – 2 katı ile sınırlıdır. Tedavi süresi hastanın istemsiz tedavi kriterlerini sağlamasıve hekimin tedaviye devamı talep etmesi halinde tekrar tekrar mahkeme kararı ile uzatılabilir. (19)
Yine zorla hastaneye yatırma hastanın zorla tedavi hakkını hekimlere vermez. Bu nedenle zorla tedavi için mahkemeden ayrı bir izin alınması gerekmektedir. Nitekim A.B.D. gibi gelişmiş teknolojik ekonomik olanaklara sahip ülkelerde hastanın onam (rıza) vermemesi halinde, mahkemenin değerlendirilmesi tamamlanıncaya dek hastanın zihinsel yetilerini etkileyecek hiç bir tedavi uygulanamayacağı yasal olarak belirtilmiştir. (20) Teknik olanakları daha sınırlı ülkelerde hastanın tedavisine yatış anından itibaren başlanmaktadır. Ülkelerin uygulaması nasıl olursa olsun mahkeme zorla yatırma kararını verdiği durumda ya zorla tedaviye de karar vermekte ya da hastaya bir temsilci atayarak sonraki işlemlere onam vermek konusunda onu yetkili kılmaktadır. (21)
Türkiye’de zorla hastaneye yatırma özel bir yasaya dayalı olarak yapılmadığı ve bu nedenle bireysel uygulamalar içerdiği için zorla hastaneye yatırma ve zorla tedavi arasında bir fark olmadığı söylenebilir. Zira zorla hastaneye yatırılan her hasta tedavi edilmektedir. Ancak psikiyatride ciddi duygu durum bozukluklarında önemli bir tedavi sistemi olarak uygulanan “Elektrokonvulsif Tedavisi” (EKT)’nin uygulaması açısından düzenlenen 28.11.2006 tarih 9190 sayılı “Elektro Konvülsif Tedavi Uygulama Yönergesi” kapsamında EKT için zorla tedavinin mümkün olmadığından bahsedebilir. Zira ilgili yönergenin “Elektro Konvülsif Tedavi Uygulama Esasları” başlıklı 4/d maddesinde düzenlenen “EKT ve anestezi uygulamasına onay verildiğini bildirir form ya da formlar hasta, velisi veya vasisi veyahut birinci derece yakınlarından biri tarafından imzalanmış olmalıdır” hükmü ile aydınlatılmış onam olmadan yapılan EKT’lerin hukuka aykırı olduğunu değinilmiştir. Bu nedenle aydınlatılmış onam alınmadan yapılan EKT uygulaması sağlık hukuku kapsamında tıpta yanlış uygulama olacaktır.
D. PSİKİYATRİDE HASTANIN ZORLA HASTANEYE YATIRILMASI VE TEDAVİSİNİN VAKA IŞIĞINDA HUKUKSAL YÖNDEN İNCELENMESİ
1.Vaka
37 yaşında erkek hasta, 17 yaşından beri paranoid şizofreni tanısıyla çeşitli hastanelerin psikiyatri servislerine başvurmuştu. Ancak verilen antipsikotik ilaçları düzenli kullanmıyor, bu nedenle hastalık belirtileri sık sık tekrarlıyordu. 1 ay önce babasının ani bir miyokard enfarktüsü ile ölümüne dek hastanın tedavisi ve kontrollere gelişi ile babası ilgilenmiş, babasının ölümünden sonra başka yakın akrabası kalmamıştı.
Hastaneye hastanın iş arkadaşı başvurdu. Elinde hastaya ait bir sevk kağıdı olan bu arkadaş hekime bildiği kadarıyla hastanın hastalık öyküsünü, babasının öldüğünü, şu andaki hastalık belirtilerini, işyerindeki durumunun da tehlikeye girmiş olduğunu anlattı. Tüm iş arkadaşları hastanın hastaneye yatırılmasını istiyorlardı. Hekim hastayı görmemişti, ancak o hastanedeki eski kayıtlardan hasta ile ilgili daha önceki bilgilere ulaştı ve hastanın paranoid şizofreni tanısı almış olduğunu gördü. Sonra hasta adına getirilen sevk kâğıdını işleme sokarak bir dosya açtı ve hastayı görmeden, gıyabında hastaneye yatırdı. Hasta bu işlemlerin tamamlanmasından sonra polis eşliğinde işyerinden alınarak hastaneye getirildi ve zorla kliniğe yatırıldı. Burada uygulanan tedavi ile 2 hafta içinde akut psikotik atak belirtileri yatıştı, 1 ay sonra belirtileri büyük ölçüde kaybolunca taburcu edildi.
Yukarıdaki vaka psikiyatride hastanın zorla yatırılmasının etik boyutu yönünden Oğuz ve Özgüven tarafından incelenmiştir. (22) Bu çalışma kapsamında Oğuz ve Özgüven tarafından yapılan etik incelemeye atıflar yaparak ilgili vakayı hukuksal yönden inceleyeğim.
2.Vakanın Hukuksal Yönden Değerlendirilmesi
Ülkemizde ruh sağlığı ile ilgili yasalar son derece yetersiz olduğundan zorla yatırma uygulaması tümüyle hekimin vicdanına kalmış gibi görünmektedir. Kolluk kuvvetleri tarafından, uygun yasal süreci tamamlayarak psikiyatri hekiminin sorumluluğuna bırakılan hastalar ile vesayet altına alınmış bulunan hastalar dışındakiler ailenin ya da üçüncü kişilerin hastayı hastaneye ---ürmeleri ve hekimin yatışı uygun bulmasıyla bu uygulamaya katılmaktadırlar. Zorla tedavi ise, zorla yatırmanın doğal bir ardılı olarak görülmektedir. Gerçi bu konuda yaygın kanı, yatırmanın zorunlu olarak tedavi amaçlı olduğu, aksi durumda bunun tıbbi bir işlem sayılamayacağı yönündedir. Son derece hassas ve kötüye kullanıma açık bir uygulama olması nedeniyle hemen hemen her ülkede zorla yatırma kurallara bağlanmıştır. Burada ele aldığımız örnek olayda ise yalnız hukuksal ve etik değil, tıbbi ilkeler de gözardı edilmiş gibi görünmektedir. Hekim-hasta ilişkisi tıbbın amaçlarına ve anlamına uygun olarak özel, başka bağlamlardaki insan-insan ilişkilerinden farklıdır. Bu ilişkide kişisel bir yön vardır ve hekimle hastasını iki insan olarak biricik ve özel kılan da budur.
Örnek olayda hekim, hastanın dışında bir üçüncü kişiyle ve hastanın gıyabında sözleşme yaparak bu ilişkinin olanağını ortadan kaldırmıştır. Hastayı hukuksal olarak temsil etme yetkisine sahip olmayan, etik açısından bu yetkiye sahip kabul edilmesi uygun mudur diye bir uslamlama yapılmamış olan bir üçüncü kişinin talebi temel alınmıştır. Hastanın iş arkadaşı olan bu kişinin iyi niyetli olmadığını gösterir bir kanıt da yoktur, ancak hekim tüm değerlendirmesini bu iyi niyetin var olduğu varsayımı üzerine temellendirmiştir. Bu olayda da hekimin yetki sınırını aştığı görülmektedir. (23)
İlgili vakayı Türk hukuk düzenlemeleri kapsamında incelediğimizde hekimin etik yönden yetki sınırlarını aşmanın yanında hukuki yönden de yetki sınırlarını aştığı aşikardır. Nitekim Türk hukuk düzenlemeleri uyarınca hastanın zorla hastaneye yatırılması için süreci başlatacak kişiler “toplum için tehlike oluşturması halinde” polis, jandarma gibi ilgililerdir. Uygulamada birinci derece yakınlarda bu süreci başlatan kişiler olarak görülsede örnek olayda üçüncü bir kişinin hekime başvurması ve hekimin üçüncü kişinin beyanını dikkate alarak hastayı görmeden hastaneye yatırılmasına karar vermesi söz konusudur.
Toplum için tehlike oluşturması halinin tespiti için hekimin hastayı muayene etmesi gerekmektedir. Nitekim Türkiye Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 23. maddesinde hekimin acil vakalar gibi zorunlu durumlar dışında hastasını bizzat muayyene etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İlgili olayda hastanın muayene edilmeden tıbbi müdahaleye tabi tutulmasını gerektirecek acil durum niteliğinde bir durum söz konusu değildir. Ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve bildirgelerde, hastanın zorla tedavisi hususundaki genel görüş, hastanın karar verme ehliyeti yoksa (olayımızda psikiyatri hastalığı söz konusudur) hastanın yasal temsilcisinin onayı ile hastaneye yatırılması ve tedavi hususlarında hareket edilebileceği, bu hallerde dahi hastanın düşüncesinin dikkate alınması gerektiği, eğer hastanın yasal temsilcisi yoksa mahkemeye başvurularak izin alınması gerektiği şeklinde belirtilmiştir. Olayımızda hastanın yasal temsilcisi olabilecek birinci derece bir akrabası yoktur ve hastanın isteği dışında hasteneye yatırılması talebi üçüncü kişiden gelmiştir. Her ne kadar üçüncü kişinin elinde hastayı sevk belgesi bulunsa da hastanın zorla hastaneye yatırılmasının kişinin özgürlüğünü kısıtlayacak bir müdahale olması sebebiyle hekimin hastayı hastaneye yatırma konusundaki genel ölçüt olan “hastanın tehlikelilik durumu”nu tespit etmek adına önce hastayı muayene etmesi, muayene sırasında hastanın tedavi hususundaki düşüncelerini öğrenmesi, hastanın kararını hekimlik mesleği ve hasta menfaatleri doğrultusunda değerlendirerek muayene sonucunda hastanın hastaneye yatırılmasının son çare olması halinde hastayı hastaneye yatırması ve en kısa süre içerisinde adli makamlara izin husunda bilgi vermesi gerekmektedir.
Burada değinilmesi gereken diğer önemli husus hekimin hasta karar verme kabiliyetine sahip olmasa dahi hastanın düşünce ve kararını dinlemeden hareket ederek hekimlik sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerine aykırı davranmasıdır. Zira hekimlik sözleşmesi hasta ve hekim arasında kurulan bir sözleşme olması sebebiyle yetkisiz üçüncü kişilerin düşünceleri doğrultusunda sözleşmenin ifa edilmesi kabul edilemez. İlgili olay Türk hukuk düzenlemelerinin psikiyatride hasta hakları açısından yetersiz olduğunu göstermektedir.
Yine olayda değinilmesi gereken diğer bir husus hastanın zorla hastaneye yatırılmasına ardıl olarak tedaviye başlanmasıdır. Yapılan tedavinin hastanın zihinsel yetilerini etkileyecek nitelikte bir tedavi olması halinde aydınlatılmış onam alınması gerektiği, hastanın bunu reddetmesi halinde olayda başka bir yakınının olmaması sebebiyle vesayet kapsamında yasal yollara başvurulması gerektiği açıktır. Olayda hastaya nasıl bir tedavi sistemi uygulandığı belirtilmemekle birlikte bu tedavinin EKT tedavisi olması halinde hastadan yada mahkemeden bu konuda izin alınmadığı müddetçe uygulanmasının mümkün olmadığı 28.11.2006 tarih 9190 sayılı “Elektro Konvülsif Tedavi Uygulama Yönergesi kapsamında açıktır.
Dolayısıyla hekim insiyatif yetkisini aşarak etik kurallara ve hukuki düzenlemelere aykırı davranmıştır. Hekimin bu hareketi hastanın özgürlüğünün kısıtlanması kapsamında suç oluşturmakla birlikte tıbbi hatalı uygulama kapsamında BK m. 96’ya dayanılarak tazminat davasına konu edilebilecek niteliktedir.
Sonuç olarak ilgili olayda Türkiyedeki yasal düzenlemelerdeki eksiklikler kapsamında dikkati çeken husus hastaneye yatırılma sürecin kimin tarafından başlatılacağı, yasal temsilci yoksa mahkeme izni ile hastanın hastaneye yatırılacağı ve hastaneye yatırma ile hastanın tedavisinin farklı kavramlar olarak düşünülmesi ve ayrı izne tabi tutulması yönündeki eksikliklerdir.
SONUÇ
Zorla hastaneye yatırma konusunun psikiyatri uygulamasının en hassas ve etik açıdan önemli konularından olduğu açıktır. Nitekim zorla yatırma hastanın rızası dışında kişinin özgürlüğünü kısırlayıcı bir eylem olarak uygulanmakta olup medeni hukuku, özellikle kişiler hukuku, aile hukuku ve miras hukuku kapsamında geniş olarak değerlendirildiğinde suistimale açık bir konu olduğu aşikardır. Gerek psikiyatri hastalarının haklarının korunması gerekse hekimlere yüklenen sorumluluk sebebiyle mesleklerini kaygı ve baskı altında ifa etmelerini engellemek adına Türkiye’de bu konudaki yasal boşluğun doldurulması gerekmektedir.
Yapılması gereken düzenlemenin zorla hastaneye yatırılma sürecinin kimler tarafından başlatılacağı, sürecin ne kadar süreceği, yasal temsilci olmaması halinde yahut yasal temsilcinin hasta yararına kararlar verememesi halinde prosedürün nasıl işlemesi gerektiği, hastanın yatırılması ile tedavisinin farklı kavramlar olduğu hususları, psikiyatri hastalarının özerkliği, hastanın tedaviyi red hakkını ve sınırlarını içeren hükümler içermesi gerektiği kanaatindeyim.
Yine hasta temsilcisi statüsü veya hastanın tıbbi vasiyetnamesi gibi uygulamalar gündeme getirilebilir. Nitekim İsviçre Merkezi Etik Komisyonu 2004 yılı Mayıs ayında bir “hasta hakları çalışma grubu” oluşturdu ve Avrupa Biyotıp sözleşmesi ile Tıp Hukukunun temel ilkelerini dikkate alan bu grup, hastaların bizzat belirleme/tercihte bulunmak hakkına ve tıbbi etik ilkelerine ilişkin bir taslak oluşturudu. Bu taslak 24 Kasın 2005 tarihli oturumda kabul edildi. Bu metinde temyiz/irade yeteneği bulunmayan hastaların da özerkliği, kendi kaderini belirleme ve müdahaleye rıza gösterme hakkı özellikle vurgulandı. Bu hakkını kullanamayacak durumda bulunan hastaların bu hakkını, bir Surrogate aracılığı ile kullanması gerektiği belirtilerek, bu kavramdan vesayet makamlarının kararı, daha öncde yazılı olarak verilen izin (hastanın tıbbi vasiyetnamesi), kanuni temsilci veya hasta tarafından yetkilendirilen temsilci vasıtasıyla gösterilen rıza veya zımmi rızanın anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Bu gelişme hasta temsilcisi statüsünün önemini ortaya koymuştur. (24) Nitekim Türkiye’nin taraf olduğu Biyotıp Sözleşmesinin 9. maddesi ile düzenlenen “müdahale sırasında isteğini açıklayabilecek bir durumda bulunmayan bir hastanın, tıbbi müdahale ile ilgili olarak önceden açıklamış olduğu istekler göz önüne alınacaktır” hükmü kapsamında ülkemizde hazırlanan yasa tasarısında “hatanın tıbbi vasiyetnamesi” yönünde bir kurumun olması gerektiği kanaatindeyim.
Nitekim Dünya Sağlık Örgütü tarafından Avrupa Bölgesi üyesi ülkelerdeki ruh sağlığı hizmetlerinin düzenlenmesi ve geliştirilmesi için Helsinki’de Ocak 2005’de bir toplantı düzenlenmiş ve toplantı sonunda bir bildirge yayınlanmıştır. (25) Türkiye bu bildirgeyi imzalayarak bildirgede ifade edilen önerileri yükümlenmiştir. İlgili bildirgenin “Yükümlülükler” başlıklı 10. maddesinde psikiyatri alanında insan haklarınıda içeren bir kanun yapılması gerekliliği vurgulanmıştır.
.TÜRKİYE’DE PSİKİYATRİ ALANINDAKİ DÜZENLEMELERİN GEÇMİŞİ VE BUGÜNÜ
Türkiye’de halihazırda psikiyatri hastalarının hastaneye yatırılmasıyla ilgili bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Ancak bu alan, bugüne kadar hiç doldurulmamış da değildir. Bu konuda ilk ve bilinen en geniş yasal metin 6 Mart 1876 tarihli “Bimarhanelere Dair Nizamname”dir. Bu tüzüğün uygulamasını düzenleyen bir yönerge de 13 Aralık 1913’de “Bimarhane ve Müşahedehane Talimatnamesi” adıyla çıkarılmıştır. 6 Mart 1876 tarihli “Bimarhanelere Dair Nizamname” başlıklı tüzük çağının “Ruh Sağlığı Yasası” niteliğinde olup 1853 tarihli Fransız yasasından uyarlanmış, Sultan Abdülaziz imzasıyla yayımlanmıştır. Ancak bu tüzük ve uygulamasını düzenleyen yönerge Cumhuriyet dönemine geçişte iptal edilen yasalar arasındadır. Sonuç itibariyle günümüzde bu yasal düzenlemeler yürürlükte olmayıp yerine başka bir yasal düzenlemede yapılmamıştır ve yaklaşık seksen yıldır bu alanda bir boşluk bulunmaktadır. (10)
Günümüzde psikiyatri hastalarının hastaneye yatırılmasıyla ilgili uygulamalar hukuki temellerini aşağıda belirtilen yasa ve düzenlemelerden almaktadır;
Anayasa’nın “Kişi Hürriyeti ve Güvenliği” başlıklı 19. maddesinde düzenlenen “....toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; ... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.” hükmü ile toplum için tehlike arz eden bir akıl hastasının zorla tedavisinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Polis vazife ve selahiyet kanunu’nun 13. maddesinde düzenlenen “...Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri...yakalar ve gerekli kanunî işlemleri yapar...” hükmü ile polisin görevleri arasında tehlike arz eden akıl hastalarının yakalanması ve gerekli işlemlerin yapılması hususları sayılmıştır.
Yine Jandarma Teşkilat, Görev Ve Yetkileri Kanun, İl İdaresi Kanunu, Belediye Kanunu, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, Akliye ve Asabiye Hastaneleri Talimatnamesi hükümlerinde akıl hastasının toplum için tehlike oluşturması hallerinde ilgili kişi ve kurumların kamu sağlığı ve düzeni açısından akıl hastalarının zorla tedavisini sağlama yükümlülükleri olduğu yönünde düzenlemeler bulunmaktadır. Ayrıca akıl hastasının hukuki durumu, vesayeti gibi durumlar hakkında Türk Medeni Kanunu hükümlerindeki düzenlemelere başvurulmakta olup akıl hastası tarafından suç işlenmesi halinde ise Türk Ceza Kanununda bu yönde düzenlenen hükümlere başvurulmaktadır.
Türkiye Psikiyatri Derneği’nin 22 Haziran 2002 tarihli “Psikiyatri Meslek Etiği Kuralları” nın 17. ve 18. maddelerinde hastanın zorla tedavisi, zorla hastaneye yatırılma konularında belli düzenlemeler bulunmaktadır. “İstemsiz Yatış” başlıklı 17. madde, “hastanın ya da temsilcisinin yatırılmaya karşı çıktığı durumlarda, hekim, tıbbi-psikiyatrik gerekçeleri değerlendirerek istem dışı yatış kararını hekimlik bilgisi ve vicdanına göre kendi vermelidir. Hasta, ruhsal bir bozukluk nedeniyle uygun karar verme yetisini yitirmişse, istem dışı hastaneye yatırma ve sağaltım uygulama kararında, ülkemizdeki yasalar uyarınca hareket etmek ruh hekiminin görevidir. Hastanın insanlık onurunu ve yasal haklarını güvenceye almak için ruh hekimi aileyle görüşmeli ve gerekiyorsa yasal yollara başvurulmasında rehberlik etmelidir. Hastanın isteği dışında sağaltım uygulanması durumunda önce hastanın sağlığı düşünülmeli, ancak insan hakları ilkelerine de özen gösterilmelidir.” şeklindedir. “Sağaltımı Reddetme” başlıklı 18. madde ise; “Ruh hekimi, hastanın kendisi ya da çevresi için tehlikelilik hali söz konusu olmadığı durumlarda hastanın sağaltımı reddetme hakkını tanımalıdır.” şeklindedir.
Yukarıda bahsi geçen düzenlemelere ek olarak genel anlamda Hasta Hakları Yönetmeliği, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, Türkiye Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği kurallarıda gözönünde tutulacaktır.
Ayrıca konuyla ilgili Türkiye’nin taraf olduğu uluslarası sözleşme ve bildirgeler bulunmaktadır. Anayasa’nın 90. maddesinde düzenlenen “...Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü uyarınca Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler mevzuat hiyerarşisi kapsamında kanunların üzerindedir. Bu nedenle ilgili sözleşmelerden ve bazı uluslararası bildirgelerden kısaca bahsetmek istiyorum.
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi)’nin “Muvafakat” başlıklı ikinci bölümünün 6. ve 7. maddelerinde özetle; akıl sağlığı yerinde olmayanlara hastanın karar verme sürecine mümkün olduğunca katılması hususu dikkate alınarak yasal temsilcisinin veya kanun tarafından belirlenecek makam yada kuruluşun izni ile müdahalede bulunulacağı ve akıl sağlığı yerinde olmayanlara onay alınmadan yapılacak tıbbi girişimin ancak kişinin sağlığına ciddi bir zararın gelmesini engellemek amacıyla yapılabileceği belirtilmiştir. Ancak böyle durumlarda dahil tıbbi müdahalenin gözetim, denetim ve başka bir makama başvurma süreçlerini içermesi gerektiği hususuna değinilmiştir.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’nin “Kişilerin Onayı” başlıklı ikinci maddesinde “akıl sağlığı yerinde olmayanlara yapılacak tıbbi girişim ancak kişinin iyiliği için yapılır” hükmü düzenlenmiştir.
Lizbon Hasta Hakları Bildirgesinin gözden geçirilmiş hali olan Eylül 1995 tarihlili Dünya Tabipler Birliği Bali Bildirgesi’nin “Yasal Olarak Karar Verme Ehliyeti Olmayan Hasta” başlıklı 5. maddesinde özetle; hastanın yasal ehliyeti yoksa bir yasal temsilcinin onayının alınması ancak hastanın kapasitesinin yettiği ölçüde karara katılma sürecinde olması gerektiği, yasal olarak karar verme ehliyeti olmasa da verdiği kararların doğru olması halinde, hastanın kararının uygulanması gerektiği hatta bu konuda hastanın yasal temsilcisine bilgi verilmesini reddetme hakkı olduğuna ve son olarak yasal temsilcinin veya hasta tarafından yetkilendirilen kişinin onay vermeyi reddettiği durumda hekimin görüşü girişimin hasta yararına olduğu şeklinde ise kararın yasal mercilere bırakılacağı belirtilmiştir. Bu nedenle yasal olarak karar verme ehliyeti olmasada ilk önce önemli olanın hastanın düşünce ve kararı olduğu, bu kararın mantıklı ve doğru olması halinde yasal temsilcinin kararının üzerinde olacağı hususları belirtilerek hekimlik sözleşmesinin taraflarının hasta ve hekim olduğu hususu vurgulanmıştır. Yine Bali Bildirgesinin “Hastanın isteğine karşın yapılan girişimler” başlıklı 6. maddesi “Hastanın isteğine karşın tanı ve tedavi ile ilgili tıbbi girişimler yasaların izin verdiği ölçüde ve tıbbi etik kuralları gözönüne alınarak sadece istisnai durumlarda yapılabilir.” şeklindedir. İlgili madde ile zorla tedavinin istisnai durumlarda yapılabileceği genel olarak belirtilmiştir.
Mart 1994 tarihli Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi (Amsterdam Bildirgesi)’nin “Onay” başlıklı 3. maddesinde de psikiyatri hastasının zorla hastaneye yatırılması ve tedavisi kapsamında uygulanabilir hükümler bulunmaktadır. İlgili bildirgenin 3. maddesinde özetle; hastanın tedaviyi reddetme ve durdurma hakkına değinilmekle birlikte hastanın iradesini beyan etmesinin mümkün olmadığı ve acilen tıbbi girişim yapılması gereken durumlarda, daha önceden bu girişimi reddettiğini gösteren bir açıklaması yoksa hastanın onayı varsayılarak girişim yapılacağı, yasal temsilcinin onayı gerekse bile yine de hastanın karar alma sürecine dahil edilmesi gerektiği, yasal temsilcinin onay vermeyi reddettiği durumlarda, hekim veya diğer sağlık personelinin görüşü girişimin hastayı ilgilendirdiği yolunda ise, karar mahkemeye veya hakem heyeti benzeri merciye bırakılması gerektiği ve hastanın onay vermesinin mümkün olmayıp yasal temsilcisinin de bulunmadığı bütün durumlarda hastanın istekleri tahmin edilerek ve hesaba katılarak alternatif karar alma biçimi için uygun önlemler alınacağı hususları düzenlenmiştir.
Türkiye’de uygulamada psikiyatri hastalarının zorla yatırılması ve tedavisi hakkında yukarıda bahsi geçen kanun ve düzenlemeler temel alınarak hareket edilmektedir. Ancak konuyla ilgili özel kanuni bir düzenleme olmaması ve genel kanunlarında yetersiz kalması sebebiyle hastaneler arası farklı uygulamalar söz konusu olmaktadır. Nitekim bazı hastanelerde hekimler kendilerine polis, jandarma, hasta yakını vs. ilgililer tarafından getirilen hastaları muayene ettikten sonra akli dengelerinin yerinde olmadığına kanaat getirirlerse birinci dereceden yakınına bilgi verip hastanın hastaneye yatırılması için onay vermesini talep ediyor, eğer hasta yakını onay vermezse hastaya herhangi bir müdahalede bulunmazken, hasta yakını onay verirse adli bir makamdan ayrıca bir onay almaya yahut adli makama durumu bildirmeye ihtiyaç duymadan hastayı hastaneye yatırarak tedavisine başlamaktadır. Bazı hastanelerde ise hekimler hastanın tedavi görmek istememesi hallerinde hastanın birinci derece yakınından aydınlatılmış onam alarak hastaneye yatırmakta daha sonra ahkam şahsiye kararı için başka bir form doldurarak ilgili formu savcılığa göndermektedir. Bu uygulamayı kullanan hekimler formun hasta zorla tedavi için hastaneye yatırıldıktan sonra hemen savcılığa gönderilmesi ve 3 gün içinde onay alınması hususunda dikkatli davranmaktadır. Uygulamaya yerleşen 3 gün içinde savcılığa bilgi verilmesi hususunun Anayasa’nın 19. maddesinde belirtilen 48 saat ve en geç 4 gün düzenlemesi ile bu hususta Amerika Birleşik Devletlerinde uygulanan kurallardan esinlenildiği kanaatindeyim. Ancak daha öncede belirttiğimiz üzere yasal bir düzenleme olmaması sebebiyle Türkiye’de zorla hastaneye yatırma konusunda mahkemeye iletilen vakalar çok azdır. Yine zorla hastaneye yatırılmanın gerekli olmadığı hallerde zorla hastaneye yatırılan hastalar tarafından özgürlüklerinin kısıtlanması, tıbbi uygulama hatası temelli maddi ve manevi tazminat davalarına da Türkiye’de nadiren rastlanıldığı görülmektedir.
Bu nedenle psikiyatride zorla tedavinin dünyadaki uygulamalar dikkate alınarak yasal bir düzenleme altına alınması gerekmektedir. Nitekim Anayasa 17. madde uyarınca kişinin bedensel ve ruhsal bütünlüğü hukuksal koruma altına alınmış olup kişinin kendi isteği özellikle de yasal dayanağı olmadan maddi ve manevi varlığına girişimde bulunmak suçtur. Mamafih istem dışı psikiyatrik tedavi, kişinin özgürlüğünün kısıtlandığı ortam ve koşullarda uygulanmaktadır. Buna göre ise psikiyatri hekimlerini Anayasa’nın 19. ve 38. maddeleri kapsamında yalnızca mahkemelere bırakılmış bir yetkiyi kullanmak zorunda bırakmaktadır. Bu nedenle psikiyatri hekimleri hastaların tedavisini sağlamakla sınırlı olan mesleki görevlerinin üstünde bir sorumluluk taşımak zorunda kalmaktadır. (11) Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından bu alandaki ihtiyaçlar gözönünde bulundurularak hazırlanmış “Ruh Sağlığı Yasa Taslağı” bulunmakta olup ilgili taslak Sağlık Bakanlığına gönderilmiştir. Sağlık Bakanlığının konuyla ilgili üzerinde çalıştığı bir başka taslağın olduğu söylenilmektedir. Ancak bugüne kadar ne Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından hazırlanan taslak nede Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan taslakların kanunlaşması hakkında bir gelişme sağlanamamıştır.
C. PSİKİYATRİ’DE ZORLA HASTANEYE YATIRMA VE ZORLA TEDAVİ HAKKINDA AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNDEKİ UYGULAMALAR
Dünya Sağlık Örgütü' nün yedi ülkeyi (İsviçre, Federal Almanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Türkiye, Sudan, Hollanda-) kapsayan bir çalışmasında, psikiyatrik tedavi görmekte olan hastaların % 80-95 oranındaki kısmını bu tedaviyi gönüllü olarak kabul etmiş hastaların oluşturduğu belirtilmiştir. Kalan hastaların bir kısmını ise aile ve çevrelerinin ısrarı ile bu tedaviyi kabul etmiş hastalar oluşturmaktadır. Gene bu çalışmaya göre ilgili ülkelerde zorunlu tedavi için karar verme ölçütü, ülkeden ülkeye bazı farklılıklar söz konusu olmakla birlikte "kendisi ve çevresi için tehlikeli olma riski" üzerine temel-lendirilmiştir. (12) Bu konuda karar verici otorite ve hastayı hastanede tutma süresi konusunda ülkeler arasında farklılıklar görülmektedir. Bu çalışmanın önemli saptamalarından biri de, Türkiye'nin zorla hastaneye yatırma uygulamasının yasal olarak düzenlenmediği az sayıdaki ülkelerden biri olduğunu vurgulamasıdır. (13)
Avrupa Birliği ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletlerinde, Kanada, Avustralya gibi hukuk standardı yüksek ülkelerde ruh hastalarının hastaneye yatırılması hakim tarafından karşılanmakta ve denetlenmektedir. Genel olarak bu ülkelerde tıbben yatırılarak tedavisi gerektiği halde, kişinin yatırılmaya istekli olmadığı durumlarda, koruma altında ise yasal itiraz yolları açık olmak üzere koruyucusunun (vasisinin) istemiyle yatırılması söz konusu olmaktadır. Koruma altına alınmamış kişilerin yatırılması konusunda yasa psikiyatri hekimine, kolluk güçlerinin “gözaltı” yetkisine benzer bir yetki vermiştir. Hekim tıbben “zorunlu-istemsiz yatış” koşulları olan kişiyi hastaneye yatırırır, gerekli tıbbi, hukuki belgelerini hazırlayarak, durumu yargıca sunar. Yargıç sunulan tıbbi, hukuki belgeleri inceleyerek, gerek duyarsa başka bir hekime muayyene ettirerek ya da kendisi de kişiyi görüp değerlendirerek hastanın yatırılmasını onaylar ya da sonlandırır. Bu durumda kişi, ülkemizde bulunmayan bir uygulama ile “geçici koruma (vesayet) altına alınır. (14)
Amerika Birleşik Devletlerinde; psikiyatri hastalarının hastanede tutulması ile ilgili yasalar çeşitli eyaletlerde farklılık göstermektedir. Bu nedenle hekimin kendi eyaletindeki kriterlerden haberdar olması gerekir. Genel olarak tüm eyaletlerde uygulanan kriterler hastanın kendine ve diğerlerine karşı tehlikeli davranışlarda bulunması, ağır yeti kaybı ve tedavi ihtiyacı bulunması halleridir. Bazı eyaletlerde kullanılan daha nadir kriterler ise; ruh hastalığının tedaviye cevabı, hastanın alıkonulduğu merkezde uygun tedavi olanaklarının bulunması, hastanın istemli olarak hastaneye yatmayı reddetmesi, psikiyatrik tedaviyi kabul veya reddedecek yeterliliğinin bulunmayışı, hastaneye istemsiz yatırmanın en az riskli seçenek olması halleridir. (15)
Ayrıca psikiyatri hastasının istemsiz hastaneye yatırılması hususunda Amerika Birleşik Devletlerinde “acil yatırma”, “gözlem amacıyla yatırma” ve “uzamış gözetim” olmak üzere hastanede istemsiz yatırılmanın hangi meslek grubu tarafından başlatılacağına ilişkin çeşitli yatırma sistemi bulunmaktatır. Eyaletler arasında istemsiz hastaneye yatırılmanın hangi meslek tarafından başlatılacağı değişmekte olup, bu durum yatırma tipine göre aynı eyalet içinde de değişebilir. Hastanın acil olarak yatırılması genelde daha az resmiyet gerektirirken uzamış gözetim daha resmi olmalıdır; gözlem amacıyla yatırma ise bu ikisi arasındadır.
Acil yatırma süreci hastanın hastanın kötüleştiğini ve tehlikeli olduğuna tanıklık eden bir aile üyesi veya arkadaş tarafından başlatılabilir. Sıklıkla polis de süreci başlatabilir ancak bazı eyaletlerde kişi yatırılmadan mahkeme kararı gerekir. Bazı eyaletlerde ise bir hekimin bu kişinin hastaneye yatırılmak için gerekli kriterleri karşıladığını belirtmesi yeterli görülmektedir. (16) Mamafih acil hallerde hekim tarafından psikiyatri hastasının hastaneye istemsiz yatırılmasının yeterli olduğunu kabul eden eyaletlerde bu durum süre ile sınırlı olup belli bir sürenin geçmesinden sonra vaka psikiyatrisler, psikiyatrist olmayan hekimler ve başka taraflardan oluşan bir kurul tarafından hastanın durumu gözden geçirilecektir. (17) Acil olarak yatırma, tehlikeli durumlarda hastanın ve çevresindekilerin menfaatini korumak amaçlı olduğu için süresi genel olarak 72 saat ile sınırlıdır. Nitekim genel olarak tüm ülkelerdek düzenlemeler uyarınca zorla hastaneye yatırma işlemini izleyen ve genellikle 72 saati aşmayan bir süre içinde yatışa karar veren hekim ya da kurum mahkemeye başvurarak bu işleme yasal bir geçerlilik kazandırmak zorundadır. (18)
Hastanın gözlem amacıyla yatırılması isteği sıklıkla iyi bi sebebi olan herhangi bir vatandaş tarafından yapılabilir ancak bazı eyaletler başvuruyu hastane personeli ile sınırlar. Çoğu eyallette mahkeme kararı gerekir. Gözlem amacıyla hastaneye yatırmanın süresi Alaska’da 48 saat iken Batı Virginia’da 6 aydır. Acil veya gözlem amaçlı alıkoymanın süresi dolmadan ya hasta gönüllü yatışı kabul etmeli ya da taburcu edilmelidir. Aksi halde sivil gözetim için işlem başlatılacaktır.
Uzamış gözetim için başvuru diğerlerinden daha resmi ve daha detaylı bir prosedür gerektirir. Genelde belirli bir gruptaki insanlardan biri veya daha fazlasının uygun formları doldurması ile bu başvuru yapılır. Bu grup bazı yerlerde eşler, akrabalar, arkadaşlar, bakıcılar, kamu görevlilerini de içerse de klasik olarak hekimler, hastane müfettişleri ve lisanslı sosyal hizmet görevlileri, hemşireler gibi diğer ruh sağlığı çalışanları ile sınırlıdır. Gözetimin başlaması için başka kişilerin başvurusunu kabul eden eyaletlerde bile belli bir süreden sonra uzatılması için hekimin isteği gereklidir. Başvurunun yanında hastanın psikiyatriye geliş şikayetleri, bununla ilgili öyküsü, istemsiz yatırılmasını gerektiren davranışlar, ilk tanısı, tedavi için önerilerin bulunduğu bir belge hekim tarafından hazırlanmalıdır. Bazı eyaletler iki hekim veya hekime ilaveten psikolog veya ruh sağlığı kurulu gibi çeşitli yerlerin bildirmesini istemektedir. Özetle neredeyse tüm eyaletlerde uzun süreli istemsiz yatırma yasal bir süreçtir. Bir celse düzenlenebilir ve bir hakim veya jüri isteği kabul edip etmemeyi kararlaştırabilir. Uzamış gözetimde süre 6 ay ile sınırlıdır. Bu sürenin sonunda tedavi eden psikiyatri hekimi sürenin uzatılmasını istiyorsa başvuru yapmak zorundadır. Ancak bu durumda zaman ilk sürenin 1.5 – 2 katı ile sınırlıdır. Tedavi süresi hastanın istemsiz tedavi kriterlerini sağlamasıve hekimin tedaviye devamı talep etmesi halinde tekrar tekrar mahkeme kararı ile uzatılabilir. (19)
Yine zorla hastaneye yatırma hastanın zorla tedavi hakkını hekimlere vermez. Bu nedenle zorla tedavi için mahkemeden ayrı bir izin alınması gerekmektedir. Nitekim A.B.D. gibi gelişmiş teknolojik ekonomik olanaklara sahip ülkelerde hastanın onam (rıza) vermemesi halinde, mahkemenin değerlendirilmesi tamamlanıncaya dek hastanın zihinsel yetilerini etkileyecek hiç bir tedavi uygulanamayacağı yasal olarak belirtilmiştir. (20) Teknik olanakları daha sınırlı ülkelerde hastanın tedavisine yatış anından itibaren başlanmaktadır. Ülkelerin uygulaması nasıl olursa olsun mahkeme zorla yatırma kararını verdiği durumda ya zorla tedaviye de karar vermekte ya da hastaya bir temsilci atayarak sonraki işlemlere onam vermek konusunda onu yetkili kılmaktadır. (21)
Türkiye’de zorla hastaneye yatırma özel bir yasaya dayalı olarak yapılmadığı ve bu nedenle bireysel uygulamalar içerdiği için zorla hastaneye yatırma ve zorla tedavi arasında bir fark olmadığı söylenebilir. Zira zorla hastaneye yatırılan her hasta tedavi edilmektedir. Ancak psikiyatride ciddi duygu durum bozukluklarında önemli bir tedavi sistemi olarak uygulanan “Elektrokonvulsif Tedavisi” (EKT)’nin uygulaması açısından düzenlenen 28.11.2006 tarih 9190 sayılı “Elektro Konvülsif Tedavi Uygulama Yönergesi” kapsamında EKT için zorla tedavinin mümkün olmadığından bahsedebilir. Zira ilgili yönergenin “Elektro Konvülsif Tedavi Uygulama Esasları” başlıklı 4/d maddesinde düzenlenen “EKT ve anestezi uygulamasına onay verildiğini bildirir form ya da formlar hasta, velisi veya vasisi veyahut birinci derece yakınlarından biri tarafından imzalanmış olmalıdır” hükmü ile aydınlatılmış onam olmadan yapılan EKT’lerin hukuka aykırı olduğunu değinilmiştir. Bu nedenle aydınlatılmış onam alınmadan yapılan EKT uygulaması sağlık hukuku kapsamında tıpta yanlış uygulama olacaktır.
D. PSİKİYATRİDE HASTANIN ZORLA HASTANEYE YATIRILMASI VE TEDAVİSİNİN VAKA IŞIĞINDA HUKUKSAL YÖNDEN İNCELENMESİ
1.Vaka
37 yaşında erkek hasta, 17 yaşından beri paranoid şizofreni tanısıyla çeşitli hastanelerin psikiyatri servislerine başvurmuştu. Ancak verilen antipsikotik ilaçları düzenli kullanmıyor, bu nedenle hastalık belirtileri sık sık tekrarlıyordu. 1 ay önce babasının ani bir miyokard enfarktüsü ile ölümüne dek hastanın tedavisi ve kontrollere gelişi ile babası ilgilenmiş, babasının ölümünden sonra başka yakın akrabası kalmamıştı.
Hastaneye hastanın iş arkadaşı başvurdu. Elinde hastaya ait bir sevk kağıdı olan bu arkadaş hekime bildiği kadarıyla hastanın hastalık öyküsünü, babasının öldüğünü, şu andaki hastalık belirtilerini, işyerindeki durumunun da tehlikeye girmiş olduğunu anlattı. Tüm iş arkadaşları hastanın hastaneye yatırılmasını istiyorlardı. Hekim hastayı görmemişti, ancak o hastanedeki eski kayıtlardan hasta ile ilgili daha önceki bilgilere ulaştı ve hastanın paranoid şizofreni tanısı almış olduğunu gördü. Sonra hasta adına getirilen sevk kâğıdını işleme sokarak bir dosya açtı ve hastayı görmeden, gıyabında hastaneye yatırdı. Hasta bu işlemlerin tamamlanmasından sonra polis eşliğinde işyerinden alınarak hastaneye getirildi ve zorla kliniğe yatırıldı. Burada uygulanan tedavi ile 2 hafta içinde akut psikotik atak belirtileri yatıştı, 1 ay sonra belirtileri büyük ölçüde kaybolunca taburcu edildi.
Yukarıdaki vaka psikiyatride hastanın zorla yatırılmasının etik boyutu yönünden Oğuz ve Özgüven tarafından incelenmiştir. (22) Bu çalışma kapsamında Oğuz ve Özgüven tarafından yapılan etik incelemeye atıflar yaparak ilgili vakayı hukuksal yönden inceleyeğim.
2.Vakanın Hukuksal Yönden Değerlendirilmesi
Ülkemizde ruh sağlığı ile ilgili yasalar son derece yetersiz olduğundan zorla yatırma uygulaması tümüyle hekimin vicdanına kalmış gibi görünmektedir. Kolluk kuvvetleri tarafından, uygun yasal süreci tamamlayarak psikiyatri hekiminin sorumluluğuna bırakılan hastalar ile vesayet altına alınmış bulunan hastalar dışındakiler ailenin ya da üçüncü kişilerin hastayı hastaneye ---ürmeleri ve hekimin yatışı uygun bulmasıyla bu uygulamaya katılmaktadırlar. Zorla tedavi ise, zorla yatırmanın doğal bir ardılı olarak görülmektedir. Gerçi bu konuda yaygın kanı, yatırmanın zorunlu olarak tedavi amaçlı olduğu, aksi durumda bunun tıbbi bir işlem sayılamayacağı yönündedir. Son derece hassas ve kötüye kullanıma açık bir uygulama olması nedeniyle hemen hemen her ülkede zorla yatırma kurallara bağlanmıştır. Burada ele aldığımız örnek olayda ise yalnız hukuksal ve etik değil, tıbbi ilkeler de gözardı edilmiş gibi görünmektedir. Hekim-hasta ilişkisi tıbbın amaçlarına ve anlamına uygun olarak özel, başka bağlamlardaki insan-insan ilişkilerinden farklıdır. Bu ilişkide kişisel bir yön vardır ve hekimle hastasını iki insan olarak biricik ve özel kılan da budur.
Örnek olayda hekim, hastanın dışında bir üçüncü kişiyle ve hastanın gıyabında sözleşme yaparak bu ilişkinin olanağını ortadan kaldırmıştır. Hastayı hukuksal olarak temsil etme yetkisine sahip olmayan, etik açısından bu yetkiye sahip kabul edilmesi uygun mudur diye bir uslamlama yapılmamış olan bir üçüncü kişinin talebi temel alınmıştır. Hastanın iş arkadaşı olan bu kişinin iyi niyetli olmadığını gösterir bir kanıt da yoktur, ancak hekim tüm değerlendirmesini bu iyi niyetin var olduğu varsayımı üzerine temellendirmiştir. Bu olayda da hekimin yetki sınırını aştığı görülmektedir. (23)
İlgili vakayı Türk hukuk düzenlemeleri kapsamında incelediğimizde hekimin etik yönden yetki sınırlarını aşmanın yanında hukuki yönden de yetki sınırlarını aştığı aşikardır. Nitekim Türk hukuk düzenlemeleri uyarınca hastanın zorla hastaneye yatırılması için süreci başlatacak kişiler “toplum için tehlike oluşturması halinde” polis, jandarma gibi ilgililerdir. Uygulamada birinci derece yakınlarda bu süreci başlatan kişiler olarak görülsede örnek olayda üçüncü bir kişinin hekime başvurması ve hekimin üçüncü kişinin beyanını dikkate alarak hastayı görmeden hastaneye yatırılmasına karar vermesi söz konusudur.
Toplum için tehlike oluşturması halinin tespiti için hekimin hastayı muayene etmesi gerekmektedir. Nitekim Türkiye Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 23. maddesinde hekimin acil vakalar gibi zorunlu durumlar dışında hastasını bizzat muayyene etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İlgili olayda hastanın muayene edilmeden tıbbi müdahaleye tabi tutulmasını gerektirecek acil durum niteliğinde bir durum söz konusu değildir. Ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve bildirgelerde, hastanın zorla tedavisi hususundaki genel görüş, hastanın karar verme ehliyeti yoksa (olayımızda psikiyatri hastalığı söz konusudur) hastanın yasal temsilcisinin onayı ile hastaneye yatırılması ve tedavi hususlarında hareket edilebileceği, bu hallerde dahi hastanın düşüncesinin dikkate alınması gerektiği, eğer hastanın yasal temsilcisi yoksa mahkemeye başvurularak izin alınması gerektiği şeklinde belirtilmiştir. Olayımızda hastanın yasal temsilcisi olabilecek birinci derece bir akrabası yoktur ve hastanın isteği dışında hasteneye yatırılması talebi üçüncü kişiden gelmiştir. Her ne kadar üçüncü kişinin elinde hastayı sevk belgesi bulunsa da hastanın zorla hastaneye yatırılmasının kişinin özgürlüğünü kısıtlayacak bir müdahale olması sebebiyle hekimin hastayı hastaneye yatırma konusundaki genel ölçüt olan “hastanın tehlikelilik durumu”nu tespit etmek adına önce hastayı muayene etmesi, muayene sırasında hastanın tedavi hususundaki düşüncelerini öğrenmesi, hastanın kararını hekimlik mesleği ve hasta menfaatleri doğrultusunda değerlendirerek muayene sonucunda hastanın hastaneye yatırılmasının son çare olması halinde hastayı hastaneye yatırması ve en kısa süre içerisinde adli makamlara izin husunda bilgi vermesi gerekmektedir.
Burada değinilmesi gereken diğer önemli husus hekimin hasta karar verme kabiliyetine sahip olmasa dahi hastanın düşünce ve kararını dinlemeden hareket ederek hekimlik sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerine aykırı davranmasıdır. Zira hekimlik sözleşmesi hasta ve hekim arasında kurulan bir sözleşme olması sebebiyle yetkisiz üçüncü kişilerin düşünceleri doğrultusunda sözleşmenin ifa edilmesi kabul edilemez. İlgili olay Türk hukuk düzenlemelerinin psikiyatride hasta hakları açısından yetersiz olduğunu göstermektedir.
Yine olayda değinilmesi gereken diğer bir husus hastanın zorla hastaneye yatırılmasına ardıl olarak tedaviye başlanmasıdır. Yapılan tedavinin hastanın zihinsel yetilerini etkileyecek nitelikte bir tedavi olması halinde aydınlatılmış onam alınması gerektiği, hastanın bunu reddetmesi halinde olayda başka bir yakınının olmaması sebebiyle vesayet kapsamında yasal yollara başvurulması gerektiği açıktır. Olayda hastaya nasıl bir tedavi sistemi uygulandığı belirtilmemekle birlikte bu tedavinin EKT tedavisi olması halinde hastadan yada mahkemeden bu konuda izin alınmadığı müddetçe uygulanmasının mümkün olmadığı 28.11.2006 tarih 9190 sayılı “Elektro Konvülsif Tedavi Uygulama Yönergesi kapsamında açıktır.
Dolayısıyla hekim insiyatif yetkisini aşarak etik kurallara ve hukuki düzenlemelere aykırı davranmıştır. Hekimin bu hareketi hastanın özgürlüğünün kısıtlanması kapsamında suç oluşturmakla birlikte tıbbi hatalı uygulama kapsamında BK m. 96’ya dayanılarak tazminat davasına konu edilebilecek niteliktedir.
Sonuç olarak ilgili olayda Türkiyedeki yasal düzenlemelerdeki eksiklikler kapsamında dikkati çeken husus hastaneye yatırılma sürecin kimin tarafından başlatılacağı, yasal temsilci yoksa mahkeme izni ile hastanın hastaneye yatırılacağı ve hastaneye yatırma ile hastanın tedavisinin farklı kavramlar olarak düşünülmesi ve ayrı izne tabi tutulması yönündeki eksikliklerdir.
SONUÇ
Zorla hastaneye yatırma konusunun psikiyatri uygulamasının en hassas ve etik açıdan önemli konularından olduğu açıktır. Nitekim zorla yatırma hastanın rızası dışında kişinin özgürlüğünü kısırlayıcı bir eylem olarak uygulanmakta olup medeni hukuku, özellikle kişiler hukuku, aile hukuku ve miras hukuku kapsamında geniş olarak değerlendirildiğinde suistimale açık bir konu olduğu aşikardır. Gerek psikiyatri hastalarının haklarının korunması gerekse hekimlere yüklenen sorumluluk sebebiyle mesleklerini kaygı ve baskı altında ifa etmelerini engellemek adına Türkiye’de bu konudaki yasal boşluğun doldurulması gerekmektedir.
Yapılması gereken düzenlemenin zorla hastaneye yatırılma sürecinin kimler tarafından başlatılacağı, sürecin ne kadar süreceği, yasal temsilci olmaması halinde yahut yasal temsilcinin hasta yararına kararlar verememesi halinde prosedürün nasıl işlemesi gerektiği, hastanın yatırılması ile tedavisinin farklı kavramlar olduğu hususları, psikiyatri hastalarının özerkliği, hastanın tedaviyi red hakkını ve sınırlarını içeren hükümler içermesi gerektiği kanaatindeyim.
Yine hasta temsilcisi statüsü veya hastanın tıbbi vasiyetnamesi gibi uygulamalar gündeme getirilebilir. Nitekim İsviçre Merkezi Etik Komisyonu 2004 yılı Mayıs ayında bir “hasta hakları çalışma grubu” oluşturdu ve Avrupa Biyotıp sözleşmesi ile Tıp Hukukunun temel ilkelerini dikkate alan bu grup, hastaların bizzat belirleme/tercihte bulunmak hakkına ve tıbbi etik ilkelerine ilişkin bir taslak oluşturudu. Bu taslak 24 Kasın 2005 tarihli oturumda kabul edildi. Bu metinde temyiz/irade yeteneği bulunmayan hastaların da özerkliği, kendi kaderini belirleme ve müdahaleye rıza gösterme hakkı özellikle vurgulandı. Bu hakkını kullanamayacak durumda bulunan hastaların bu hakkını, bir Surrogate aracılığı ile kullanması gerektiği belirtilerek, bu kavramdan vesayet makamlarının kararı, daha öncde yazılı olarak verilen izin (hastanın tıbbi vasiyetnamesi), kanuni temsilci veya hasta tarafından yetkilendirilen temsilci vasıtasıyla gösterilen rıza veya zımmi rızanın anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Bu gelişme hasta temsilcisi statüsünün önemini ortaya koymuştur. (24) Nitekim Türkiye’nin taraf olduğu Biyotıp Sözleşmesinin 9. maddesi ile düzenlenen “müdahale sırasında isteğini açıklayabilecek bir durumda bulunmayan bir hastanın, tıbbi müdahale ile ilgili olarak önceden açıklamış olduğu istekler göz önüne alınacaktır” hükmü kapsamında ülkemizde hazırlanan yasa tasarısında “hatanın tıbbi vasiyetnamesi” yönünde bir kurumun olması gerektiği kanaatindeyim.
Nitekim Dünya Sağlık Örgütü tarafından Avrupa Bölgesi üyesi ülkelerdeki ruh sağlığı hizmetlerinin düzenlenmesi ve geliştirilmesi için Helsinki’de Ocak 2005’de bir toplantı düzenlenmiş ve toplantı sonunda bir bildirge yayınlanmıştır. (25) Türkiye bu bildirgeyi imzalayarak bildirgede ifade edilen önerileri yükümlenmiştir. İlgili bildirgenin “Yükümlülükler” başlıklı 10. maddesinde psikiyatri alanında insan haklarınıda içeren bir kanun yapılması gerekliliği vurgulanmıştır.
- iyikibenUsta Üye
- Mesaj Sayısı : 991
Yaş : 48
Puan : 0
Puanlar : 1810
Kayıt tarihi : 03/11/09
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
12/11/10, 10:29 pm
mehri sen de duruyorsun duruyorsun,paylaşım yapınca tam yapıyorsun hani ha
- MEHRİAsil Üye
- Mesaj Sayısı : 99
Yaş : 55
Şehir : istanbul
Puan : 0
Puanlar : 132
Kayıt tarihi : 27/02/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
12/11/10, 10:37 pm
hehe iyikiben suküt atın tekmesı yaman olurmuş
- MEHRİAsil Üye
- Mesaj Sayısı : 99
Yaş : 55
Şehir : istanbul
Puan : 0
Puanlar : 132
Kayıt tarihi : 27/02/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
12/11/10, 10:51 pm
"PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU neDEN hasta ınsanların hastalığı boşanma sebebı oluyor hastalar bu dönemde daha cok destek beklerken kanun nden onların hemen yuvasını yıkmaya onay verıyor hayvanlar bile arkada kalanı bekleyıp onu taşırken ölüsüne bile sahip çıkarken deden kanun hastalara sahıp çıkmıyor zaten toplum ön yargılı eşı çocuklarıda bırakınca bu ne olcak sokaklarda kac hasta var bılıyormusunuz bu kanunun lackalığı yüzünden köprü altlarında yatan genç kızlar tecavuze uğruyor adalet adalet adalet ne ne işe yarıyor bızım işimize yaramayan bir adalet olmamalı bakın sıze şahıt olduğum bir olayı anlatem balıkesırde pıtpazarı yolu üstündeki ustgeçıtte bir kız gördüm dünyalar güzeli bir kız toplumun deyımıyle deli bu kızı bır bucuk yıl sonra gördüyümde kucağında bir bebek vardı sonra iki oldu sonra 3 o kadın hala o köpru ustunde yaşıyor bunların yuvalarını bir celsede yıkan hakımler gıdıp görsunler akılı olduğunu sanan akılsızların kucağına verdıklerı babasız bebeklerı nasıl buyutup sahıplenıyoor neden onların yuvası bır celsede yıkılıyor neden ıyleşıp dört ele yuvasına sarılma fırsatı verılmıyor bunuda sorgulamanızı ıstıyorum
- Arın NamalYeni Üye
- Mesaj Sayısı : 6
Yaş : 64
Puan : 0
Puanlar : 8
Kayıt tarihi : 10/11/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
13/11/10, 01:42 am
Mehri'ye, İbrahim Uyanık'a pek çok teşekkürler, ilgi gösteren herkese teşekkürlerimi tekrarlıyorum. Selamlar.
- bekirecrUsta Üye
- Mesaj Sayısı : 416
Yaş : 59
Puan : 0
Puanlar : 673
Kayıt tarihi : 31/10/10
Geri: "PSİKİYATRİDE ETİK VE HUKUKİ SORUNLAR SEMPOZYUMU"
24/03/12, 09:06 pm
panel 2010 yılın da imiş. çoktan olup bitmiş bile.ben yazıyı daha yeni farkettim.aın be y e teşekkürler ayrıca.şizofreni derin bir hastalık.öyle kolay gözardı edilecek bir şey değil.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz