- rockermenGedikli Üye
- Mesaj Sayısı : 108
Yaş : 41
Şehir : ankara
Puan : 0
Puanlar : 299
Kayıt tarihi : 01/11/10
Sevmek Zamanı
11/01/11, 02:55 pm
Sevmek Zamanı 1965 yapımı siyah-beyaz Metin Erksan filmi.
Filmin teması surete aşık olmadır. Boyamaya girdiği bir evin duvarında asılı kadın resmine aşık olan boyacı Halil'in ve resmin sahibi Meral'in öyküsü anlatılır.
Halil (Müşfik Kenter), adada ustası Derviş Mustafa'yla (Fadıl Garan) birlikte boyacılık yapmaktadır. Bir gün boyamaya girdiği boş köşklerden birinin üst katında, duvarda asılı bir kadın resmi görür ve resme aşık olur. Bir yıl boyunca her gün köşke girer ve resmi seyreder. Ancak, bir gün, köşkün sahibinin kızı olan resimdeki Meral (Sema Özcan), iki arkadaşıyla köşke gelir ve Halil'i kendisine ait resmi seyrederken görür.
Meral, Halil'in kendisine aşık olduğuna inanarak bu aşka karşılık verir. Oysa Halil, Meral'e değil, onun resmine aşıktır.
Film, çekildiği dönemde, alışılagelmişin dışındaki sinema anlayışı, konusu ve konuyu ele alma biçimi nedeniyle dağıtımcı bulamadığından gösterime girememiştir. Ancak, aynı dönemin Avrupa sinemasına paralel ve yenilikçi sinema dili nedeniyle seyretme imkânı bulanlarca çok beğenilmiş, zamanla kült statüsü edinmiştir.Filmde geçen şu diyaloglar ne kadar anlamlı.
-Meral: "Herhalde bana ait olan bir şeyi öğrenmek hakkımdır."
-Halil: "Hayır sana ait bir mesele değil bu, resmin ile benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.",
-Meral: "İyi ama aşık olduğun resim benin resmim. İşte ben de buradayım söyleyeceklerini dinlemeye geldim"
-Halil: "Resmin sen değilsin ki. Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün düşüncelerimi yıkarsın
-Meral: "Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor"
-Halil: "Evet bir korkudan ileri geliyor"
Filmin temasına ilişkin doğu-batı karşıtlığı, zengin-yoksul sınıfsal durumları ele alıyor diye ilk elden bildik ayrımlar üzerinden bir okuma yapabiliriz. Ama film bence daha soyut ve soyut bir sorunsala değindiği ölçüde anlamlı ve önemli. Filmde Halil'in Meral ile gerçekleştirdiği ve yukarıda verdiğimiz diyalogda "korkuyorum" ifadesi anlamlıdır. Aslında korku yaşanan gerçekliğe ait bir korkudur. Ama bu gerçeklik insan eli ile gerçekleşen insana ait dünyaya ilişkin bir korkudur. Bu korkunun en iyi ifadesi Halil ve arkadaşının ya "Ada" da veya ada da işleri bitince yine insanın olmadığı bir dağ evinde işe devam ediyor olmaları ile uzak mekânlar dolayında bizlere aktarılır...
Halil ile Meral arasındaki her türlü insana ait diyalog sonrası Halil'in doğaya, toplumsal olmayana kaçması da bunu ele verir. Deniz kenarı, orman, ağaçlar, yağmur saklanacak sığınaklara dönüşür.
Bu yüzden Halil ısrarla Meral'a ben sana değil resmine aşığım der ve aşkının sadece kendisine ait olduğunu söyler.
Halil ,Meral'a : "Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım... İkinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde." der
Bakan gözün toplumsal kurallara tabii olması boyacı, kirli elbiseleri ve sakalları olan birini yargılarken, resim yargılamaz. Resim toplumsal olanın zorunlu buyruğunu taşımıyor.
Ama aşk toplumsal olana çağrıdır aynı zamanda ve Halil'in arkadaşı Derviş Mustafa'nın "Bu aşk artık sadece sana ait değil, bu insan kıza da ait" dediğinde ve onu araması konusunda ısrar ettiğinde Halil sadece Meral'a gitmez aynı zamanda yaşam denen hapishaneye, kampa gitmek zorunda kalır.
Kampta toplumsal olan her şeyi içeren bir sevgili (Başar) ve zengin , anlayışlı ama toplumsal ilkeyi/zorunluluğu Halil'e aktaran bir baba ve arkadaşlar vardır. Ve ilk karşılaşma Atış Poligonu'nda gerçekleşir. Toplumsal alan aynı zamanda bir Atış alanıdır. İlk buluşmada toplumsal olanın ilk açığa çıkışı Halil'in dövülmesidir. Ve toplumsal olan karşısında, toplumsal olana karşı Halil “Buraya seni görmeye gelmiştim, şimdi seni görmek istemiyorum .Sana aşık olarak kalmak istiyorum" diyerek Meral'dan uzaklaşır. Toplumsal olandan uzaklaşmanın en belirleyeni, en tipik açığa çıkışı kayık ile deniz ortasında her şeyden uzak sevdiği kadının resmi ile yalnız başına kürek çekmesidir. Bu toplumsal olmadan uzak kalma halini işaret ediyor. Fakat aynı zamanda kayık ile dolaşırken Meral'de düğünden kaçıp tekneye binerek Halil'le gitmesi yani gerçeklikten uzaklaşması aynı zamanda gerçekliği yaşama ait gerçekliği de beraberinde getirmiştir.
Metin Erksan'ın 1965 yapımı başyapıtı Sevmek Zamanı, yıllardır kült unvanının hakkını veren bir seyir izliyor. Zamanında gösterilecek salon zar zor bulmuş olsa da uzun zamandır meraklılarınca farklı şekillerde temin edilip seyredilmesi, (özellikle MSÜ Sinema TV Merkezi arşivinden) sadece kült filmlere reva görülebilecek bir ilgi çeşidi. Sonradan televizyonda yayınlanması ise, daha çok insanca keşfedilmesine, dolayısıyla, ününün sınırlarının genişlemesine vesile olmuş.
Yani filmin etrafı bir efsane örtüsüyle kaplı.
Filmin teması surete aşık olmadır. Boyamaya girdiği bir evin duvarında asılı kadın resmine aşık olan boyacı Halil'in ve resmin sahibi Meral'in öyküsü anlatılır.
Halil (Müşfik Kenter), adada ustası Derviş Mustafa'yla (Fadıl Garan) birlikte boyacılık yapmaktadır. Bir gün boyamaya girdiği boş köşklerden birinin üst katında, duvarda asılı bir kadın resmi görür ve resme aşık olur. Bir yıl boyunca her gün köşke girer ve resmi seyreder. Ancak, bir gün, köşkün sahibinin kızı olan resimdeki Meral (Sema Özcan), iki arkadaşıyla köşke gelir ve Halil'i kendisine ait resmi seyrederken görür.
Meral, Halil'in kendisine aşık olduğuna inanarak bu aşka karşılık verir. Oysa Halil, Meral'e değil, onun resmine aşıktır.
Film, çekildiği dönemde, alışılagelmişin dışındaki sinema anlayışı, konusu ve konuyu ele alma biçimi nedeniyle dağıtımcı bulamadığından gösterime girememiştir. Ancak, aynı dönemin Avrupa sinemasına paralel ve yenilikçi sinema dili nedeniyle seyretme imkânı bulanlarca çok beğenilmiş, zamanla kült statüsü edinmiştir.Filmde geçen şu diyaloglar ne kadar anlamlı.
-Meral: "Herhalde bana ait olan bir şeyi öğrenmek hakkımdır."
-Halil: "Hayır sana ait bir mesele değil bu, resmin ile benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.",
-Meral: "İyi ama aşık olduğun resim benin resmim. İşte ben de buradayım söyleyeceklerini dinlemeye geldim"
-Halil: "Resmin sen değilsin ki. Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün düşüncelerimi yıkarsın
-Meral: "Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor"
-Halil: "Evet bir korkudan ileri geliyor"
Filmin temasına ilişkin doğu-batı karşıtlığı, zengin-yoksul sınıfsal durumları ele alıyor diye ilk elden bildik ayrımlar üzerinden bir okuma yapabiliriz. Ama film bence daha soyut ve soyut bir sorunsala değindiği ölçüde anlamlı ve önemli. Filmde Halil'in Meral ile gerçekleştirdiği ve yukarıda verdiğimiz diyalogda "korkuyorum" ifadesi anlamlıdır. Aslında korku yaşanan gerçekliğe ait bir korkudur. Ama bu gerçeklik insan eli ile gerçekleşen insana ait dünyaya ilişkin bir korkudur. Bu korkunun en iyi ifadesi Halil ve arkadaşının ya "Ada" da veya ada da işleri bitince yine insanın olmadığı bir dağ evinde işe devam ediyor olmaları ile uzak mekânlar dolayında bizlere aktarılır...
Halil ile Meral arasındaki her türlü insana ait diyalog sonrası Halil'in doğaya, toplumsal olmayana kaçması da bunu ele verir. Deniz kenarı, orman, ağaçlar, yağmur saklanacak sığınaklara dönüşür.
Bu yüzden Halil ısrarla Meral'a ben sana değil resmine aşığım der ve aşkının sadece kendisine ait olduğunu söyler.
Halil ,Meral'a : "Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım... İkinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde." der
Bakan gözün toplumsal kurallara tabii olması boyacı, kirli elbiseleri ve sakalları olan birini yargılarken, resim yargılamaz. Resim toplumsal olanın zorunlu buyruğunu taşımıyor.
Ama aşk toplumsal olana çağrıdır aynı zamanda ve Halil'in arkadaşı Derviş Mustafa'nın "Bu aşk artık sadece sana ait değil, bu insan kıza da ait" dediğinde ve onu araması konusunda ısrar ettiğinde Halil sadece Meral'a gitmez aynı zamanda yaşam denen hapishaneye, kampa gitmek zorunda kalır.
Kampta toplumsal olan her şeyi içeren bir sevgili (Başar) ve zengin , anlayışlı ama toplumsal ilkeyi/zorunluluğu Halil'e aktaran bir baba ve arkadaşlar vardır. Ve ilk karşılaşma Atış Poligonu'nda gerçekleşir. Toplumsal alan aynı zamanda bir Atış alanıdır. İlk buluşmada toplumsal olanın ilk açığa çıkışı Halil'in dövülmesidir. Ve toplumsal olan karşısında, toplumsal olana karşı Halil “Buraya seni görmeye gelmiştim, şimdi seni görmek istemiyorum .Sana aşık olarak kalmak istiyorum" diyerek Meral'dan uzaklaşır. Toplumsal olandan uzaklaşmanın en belirleyeni, en tipik açığa çıkışı kayık ile deniz ortasında her şeyden uzak sevdiği kadının resmi ile yalnız başına kürek çekmesidir. Bu toplumsal olmadan uzak kalma halini işaret ediyor. Fakat aynı zamanda kayık ile dolaşırken Meral'de düğünden kaçıp tekneye binerek Halil'le gitmesi yani gerçeklikten uzaklaşması aynı zamanda gerçekliği yaşama ait gerçekliği de beraberinde getirmiştir.
Metin Erksan'ın 1965 yapımı başyapıtı Sevmek Zamanı, yıllardır kült unvanının hakkını veren bir seyir izliyor. Zamanında gösterilecek salon zar zor bulmuş olsa da uzun zamandır meraklılarınca farklı şekillerde temin edilip seyredilmesi, (özellikle MSÜ Sinema TV Merkezi arşivinden) sadece kült filmlere reva görülebilecek bir ilgi çeşidi. Sonradan televizyonda yayınlanması ise, daha çok insanca keşfedilmesine, dolayısıyla, ününün sınırlarının genişlemesine vesile olmuş.
Yani filmin etrafı bir efsane örtüsüyle kaplı.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz